15 Mayıs 2015 Cuma

Demek Ki Doğru Yoldayız deyip Ti'ye Almak

1980lerdi… Devlet kadının başörtüsüyle okuyamayacağına hükmetmişti.
Anadolunun muhafazakar aileleri seküler devletin okullarında kızlarını okutmak 
istemiyorlardı. Kızlarının değerlerini, dini ve kültürel hassasiyetlerini 
yitireceklerinden korkuyorlardı. Zaten kendilerine biçilen milletin efendisi olan 
ama köylerde, kasabalarda küçük yerlerde imkansızlıklarla yaşayan itaatkar 
rollerine itiraz edemiyorlardı. Gerek ordu, gerek siyaset, gerek maddi desteklere 
erişimde uğradıkları kısıtlamalar da buna maniydi zaten. O milletin efendisi 
olarak köylerdeydi, küçük işletmeydi ama efendi olmayanlar devlet destekleriyle 
şehirlerde büyük işletmeleri kuruyor, devletin tüm imkanlarından 
faydalanıyordu. Yüksek eğitim kurumlarında eğitim alıyor, devletin yüksek 
kademelerinde çalışıyor, beyaz yakalı kadrolarını dolduruyordu.
1990’lardı… İmamHatip liselerinin yayılması ile birlikte Anadolu insanı 
kızlarını okutabileceği eğitim kurumlarına kavuşur kavuşmaz kızlarını okutmaya 
başladı. Laik kadınlarımız stk’lar kurup Anadolu insanına kızlarınızı okutun 
demeye başladılar. ‘Kızlarınızı bize verin, biz onların tüm masraflarını 
karşılayacağız, onları okutacağız. Yeter ki kızlarınızı imamhatiplerden alıp bize 
verin.’ demeye başladılar. Lakin bu öneri pek itibar görmedi. Bunun üzerine 
devlet, ‘Bir dakika!’ dedi. ‘Kızların başlarındaki siyasal bir simgedir. Bana ait olan 
hiçbir yerde kızlar bu örtüleriyle varlık sergileyemez, benim ‘modern, çağdaş 
kadın’ projeme itaat etmeyişlerini gözüme gözüme sokamazlar!’
Emri alır almaz cemaatine bu zaten füruattır diyen ve ne eğitim 
kurumlarında, ne yurtlarında bir tane örtülü kız bırakmayan dini grup 
haricindeki tüm kızlar mücadeleler verdi. Acılar çekti. Kimileri okullarını bıraktı, 
kimileri başını açtı, kimileri peruklar taktı. Her üç grup için de değişmeyen tek 
şey vardı: Acı. Kalıcı yaralar açıldı, depresyonlar yaşandı. Gözyaşlarıyla birlikte 
uzun, çok uzun mücadeleler verildi.




2000’lere gelindi… Başörtü yasağı kaldırıldı. Örtülü kadınlar serbestçe 
okumaya başladı. Eğitimli ve örtülü kadınlar daha fazla hak istediler. Haksızlık 
gördükleri diğer alanları gündeme getirmeye başladılar. İslamın adalet değil 
erkek gözlüğüyle ele alındığı söylemlere uygulamalara karşı itirazlarını 
dillendirmeye başladılar. Platformlar kurdular. Daha fazla hak talep ettiler. Daha 
fazla görünürlük talep ettiler. Eşit iş, eşit maaş talep ettiler. Siyasi temsil talep 
ettiler. Dini bazı yorumları okudular, araştırdılar, tartışmaya açtılar. 
Darken bu grubun bir bölümü seküler feminist stk’lara yaklaştı. Buradan 
itibaren söylemde ciddi farklar ortaya çıkmaya başladı. Kadınlar artık İslami 
hassasiyetlerden yola çıkmıyorlardı. Bir konuyu ele aldıklarında feminist 
teorinin penceresinden ele alıyor, feminism argümanlarıyla itirazlarını 
dillendiriyorlardı. Söylemleri gittikçe sertleşti. ‘İktidar’ ve ‘erkek’ muhalefetine 
indirgenen, sinirli, kavgacı bir dil vardı artık.

Söylemlere genel olarak bakıldığında Müslüman bir kadının itirazları 
değil feminist bir kadının itirazları görülüyordu. İslami hassasiyetler, 
Müslümanca yaklaşım paranteze alınıp feministçe yaklaşılıyordu artık sorunlara. 
Çünkü eklemlenilen bütünden dışlanmamak, bunu gerektiriyordu. 
Söylemlerinde iktidara, erkeğe dair feminsitçe eleştiriler 
görüyorduk ama feminisme dair hiç Müslümanca itirazlar göremiyorduk. 
Bir izmi benimseyip sesinizi yükseltirseniz elbette izminiz/ideolojiniz 
karşı tepki bulacaktır. Recelblog, Tursublogun eleştirilerini ‘sadece bizi 
eleştirmek için ortaya çıktılar, demek ki doğru yoldayız’ şeklinde cevapladı. Oysa 
kendisi de iktidarı ve erkeği eleştirmek için ortaya çıkmış gibi görünüyor. Bu 
durumda en doğru yolda onlar onlar mı? 
Turşuyu sadece beni eleştirmek için varsın, bana tepkiselliğin 
sembolüsün, varlığın benim varlığıma bağlı söylemi ile eleştirmek hatta tiye 
almaya çalışmak; reçelin kendi ontolojik varlığını sıkıntıya sokuyor. Çünkü 
içeriğine bakıldığında kendisi de tek yöne (erkeğe) yönelen bir tepkiselliğin 
sembolü olmuş durumda.

Meryem Rabia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder